NEBE / BÜYÜK HABER SURESİ

İniş Sırası: 80 • Mushaf Sırası: 78 • Mekki Sure • 40 Ayettir

Rahmân Rahîm Allah’ın Adıyla

1. Birbirlerine neyi soruyorlar?
2. O büyük haberi[*] (Allah’tan başka ilah olmadığı haberini)

“Büyük haber” Allah’ın tek ilah olduğu, ondan başka ilah olmadığı ve onun her şeye tam hâkim olduğudur. Mekkeliler ellerinde bir delil olmadığı halde Allah ile aralarına girecek aracılara ve kurtarıcılara inanırlardı. Allah’tan başka ilah olmadığının, araya kimsenin giremeyeceğinin doğru olduğunu anlıyorlardı ama bu onların sistemlerini çökertiyordu. Allah Teâlâ Nebî’mize şöyle buyururdu: De ki: “Ben sadece uyarıcıyım. Tek olan ve her şeye tam hâkim olan Allah’tan başka ilah yoktur. O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Sahibidir, güçlüdür ve çok bağışlar.” De ki: “Bu büyük bir haberdir ama siz ondan yüz çeviriyorsunuz.” (Sad 38/65–68) (Süleymaniye Vakfı Tefsiri)

3. Onlar o büyük haber hakkında farklı görüş (ihtilaf) içindeler.
4. Yok; yakında öğrenecekler.
5. Yok, yok (Allah ile araya kimsenin giremeyeceğini) eninde sonunda öğreneceklerdir.
6. Yeryüzünü bir beşik[*] haline getirmedik mi?

Dünya, bir beşik gibidir; yılda iki kere dik olur, iki kere de yanlara doğru eğilir. 21 Mart ve 23 Eylül’de dik olur. Bu tarihlerde gölge açıları, her yerin enlemi kadardır. Dünyanın bu hareketinden dolayı gölge açıları her gün değişerek yaz başlangıcına kadar 23.4 dereceye kadar azalma, kış başlangıcına kadar da 23.4 dereceye kadar artma olur. Dünyanın günlük eğimi, gölge açılarıyla belirlenebilir. Bu durum, mevsimleri oluşturarak dünyayı yaşanabilir bir yer haline getirir. Dünya beşik gibi olmasaydı mevsimler oluşmaz ve burada yaşanamazdı.

Evren; gökler, yer ve ikisinin arasındakiler olmak üzere üçe ayrılır. İlgili âyetlerin bir kısmı şöyledir: “Sizin ilahınız tek bir ilahtır. O, göklerin, yerin ve ikisinin arasındakilerin Sahibidir. Güneşin doğuş noktalarının da Sahibidir. Biz, en yakınınızdaki göğü (birinci katı) bir süsle; yıldızlarla süsledik.” (Saffât 37/4–6) “Yedi kat göğü tabaka tabaka nasıl yarattığını görmediniz mi? Onların (göklerin) içinde Ay’ı ışık yansıtıcısı, Güneş’i de ışık kaynağı yaptı.” (Nuh 71/15-16) Gökler ve yer, beşik hareketini birlikte yaparlar, bu yüzden kutup yıldızının dünya ile yaptığı açı, hiç bir zaman değişmez.

Güneş, ay ve Güneşin uyduları farklı hareket ettikleri için yıldızların ve ağaçların Güneşle yaptıkları açının daima değiştiğini, Güneşin, her gün farklı noktalardan doğup battığını görürüz. Allah Teala şöyle demiştir: “Yıldızlar ve ağaçlar eğilirler” (Rahman 55/6) Ağaçların, Güneşe göre ne kadar eğildiğini gölgelerinden anlarız. (Süleymaniye Vakfı Tefsiri)

7. Dağları da birer kazık![*]

Lafzen: “Direkleri”. Kur’an’ın eşsiz belâgatına harika bir örnek. Yeryüzü ölçeğinde bir beşiğe dağlardan ayak yakışırdı. Bebeği insan olan bu beşiği sallayan el Allah’ın kudret eli, bu eli harekete geçiren şefkat ilâhî rahmettir. Teşbihin îmâ ettiği hakikat karşısında akıllar secdeye kapanır. (Mustafa İslamoğlu Tefsiri)

8. Sizleri (ruh ve beden şeklinde) eşleşmiş[*] olarak yarattık.

Bu, ruh ile bedenin eşleşmesidir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:“Allah sizi topraktan, sonra döllenmiş yumurtadan yaratmış . Sonra da (ruhunuzla) eşleşmiş hale getirdi.” (Fâtır 35/11) Ruh, organların tamamlanmasından sonra üflenir. İlgili âyet şöyledir: “Sonra (organlarını tamamlayarak) dengesini kurmuş ve ona ruhundan üflemiştir.” (Secde 32/9) Kur’ân’da ruh ile bedenden her birine nefis dendiği gibi ikisinin birleşmesinden oluşan insana da nefis denir. Beden ölür veya uyursa ruh onu terk eder. İlgili âyet şöyledir: “Allah ölümleri sırasında nefislerin nefislerini(ruhlarını)alır, ölememiş nefislerin nefislerini (ruhlarını) ise uyuduğu sırada alır.(Bedeninin) Ölümüne hükmettiği nefsi (ruhu) tutar, ötekini belirlenmiş eceline kadar salıverir. ” (Zümer 39/42) Ruh ölmediği için kafir ölünce (ruhu) der ki: “Rabbim! Beni geri çeviriniz. Belki terk ettiğim dünyada iyi bir iş yaparım. Hayır; bu onun söylediği sözdür. Arkalarında yeniden dirilecekleri güne kadar berzah (engel) vardır.” (Müminûn 23/99-100) Bedenin tekrar yaratılmasıyla engel kalkar ve ruh ile bedenin eşleşmesi tekrarlanır. Bunu şu âyet gösterir: “ruhlarla bedenler birleştirilmiş, (Tekvir 81/7). (Süleymaniye Vakfı Tefsiri)

9. Uykunuzu ölüm[ün bir sembolü] kıldık[*].

Zemahşerî, subât’ın temel anlamını buradaki gibi “koparmak” (kat‘) yani, “ölüm” olarak almaktadır. Ayrıca, 2. yüzyılın ünlü dilbilimcisi Ebû ‘Ubeyde Ma‘mer b. Musennâ, Râzî’nin naklettiğine göre, yukarıdaki Kur’ânî ifadeyi “ölümün benzeri (şibh)i” olarak açıklamaktadır. (Muhammed Esed Tefsiri)

10. Geceyi bir örtü yaptık.
11. Gündüzü de geçimi sağlama zamanı olarak belirledik.
12. Üstünüzde de sapasağlam yedi gök bina ettik.
13. Ve (oraya) son derece güçlü bir ışık ve ısı kaynağı yerleştirdik.[*]

el-Vehec, bir kaynaktan neşet eden ışık ve ısı (Râğıb). Burada “güneş.” (Mustafa İslamoğlu Tefsiri)

14. Yoğunlaşmış bulutlardan şarıl şarıl bir su indirdik.
15. Bunu, tohumu ve bitkiyi onunla çıkaralım
16. ve sarmaş dolaş bahçeleri oluşturalım diye yaptık
17. Gerçek şu ki, [doğru ile yanlış arasında] Ayrım Günü’nün belirlenmiş bir vakti vardır:
18. O gün sura üflenecek ve siz de bölük bölük geleceksiniz.
19. (O gün) gök açılacak ve kapı kapı olacaktır.[*].

Gökyüzü, yaratılmadan önce duman halindeydi. (Fussilet 41/11)

“Yerin başka yere dönüştürüldüğü, göklerin de dönüştürüldüğü günde. (İbrahim 14/48)

Yani Kıyamet gününde yaratılış tekrarlanacaktır. O gün “Gök beyaz bulutlarla yarılacak ve melekler bölük bölük indirileceklerdir.”(Furkan 25/25)

Gök kapıları, bu toz bulutlarının arası olmalıdır. (Süleymaniye Vakfı Tefsiri)

20. Dağlar yerinden oynayıp yürüyecek ve bir seraba dönecek.
21. Cehennem pusuda... her an eline düşecek avlarını gözlemektedir.
22. Azgınların dönüp dolaşıp varacakları yuvalarıdır.
23. Orada çağlar boyu kalacaklar,
24. Orada ne bir serinlik tadacaklar, ne de [susuzluk giderici] bir içecek;
25. Sadece çok sıcak ve çok soğuk[*] olacak,

Ğasaq soğuk anlamındadır. Zeccâc [öl. 311 h.], الغاسِقُ = el-ğâsiq’in soğuk anlamında olduğunu, gündüze göre daha soğuk olduğu için geceye ğasik dendiğini söylemiştir [Lisan’ul-arab]. Allah Teala şöyle demiştir: “Burası böyle olacak ama azgınların sonu da çok kötü olacaktır. Cehenneme gidecekler ve orada kavrulacaklardır. Orası ne kötü beşiktir! Onlarınki bu! Tatsınlar bakalım, (hamm) kaynar ve (ğassak) dondurucu su.” (Sad 38/55-58)

Sıcak ve soğuk, ikili oluşturur. “…başka nice çifte azabı” sözü, ğassak’ın hamimin zıddı olduğunu gösterir. (Süleymaniye Vakfı Tefsiri)

26. Bu, yaptıklarının tam karşılığıdır.
27. Onlar, hesap görüleceğini ummuyorlardı.
28. Üstelik âyetlerimizi de açık bir dille yalanlamışlardı;
29. Oysa biz, (yaptıkları) her şeyi bir bir kayda almışızdır.[*]

Recorderleri, video recorderleri, kameraları ve daha pek çok farklı ses ve görüntü kayıt cihazlarını ve bunların topladığı ses ve görüntüleri stoklayan aygıtları gördükten sonra insanın yaptıklarının kayıt altına alınması ve onlara göre ahirette muameleye tabi tutulacak olması konusunda artık kafalarda şüphenin kalmaması lazım. (Cemal Külünkoğlu Tefsiri)

30. [Ve onlara şöyle diyeceğiz:] “O halde, [yaptığınız kötülüklerin meyvelerini] tadın, artık size şiddetli azaptan başka bir şey vermeyeceğiz!”
BÖLÜM 2
31. Takva[*] sahipleri için kurtuluş ve ödül vardır;

Sözlükte “korumak, korunmak, sakınmak, saygı göstermek, çekinmek” anlamlarındaki vikāye mastarından türeyen takvâ, Allah'a karşı yanlış yapmaktan çekinmek, sevgisini kaybetmekten korkmak, Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşımak, bunun için de kendini yanlışlardan ve günahlardan korumak demektir. Bu özeni gösteren insanlara müttaki denir. Bakara ikinci ayette Kur'an'ın müttakiler için rehber olduğu ifade edilir. İşte o Kitap budur. Bu konuda şüphe yoktur Müttakîler/yanlışlardan sakınanlar için rehberdir. Bu rehbere uyan yanlışlardan ve günahlardan korunmuş, Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle yaşadığını göstermiş olur. Bu aynı zamanda insanların Allah katındaki kıymetlerini, derecelerini gösterir. Allah katında üstünlük ancak takvanın derecesiyle orantılıdır. Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi soylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en üstününüz en çok takva sahibi olanınızdır. Allah bilendir, (her şeyden) haberdar olandır. (Onur)

32. Onların bahçeleri ve bağları,
33. Yüksek seviyede hizmet yapan, birbirleriyle yaşıt dişi varlıklar /huriler[*] olacak,

Arap dilinde yüksek olan ve yükselen her şey “ka’b (كَعْبٌ)”dır. İtibarlı ve başarılı birine “kâ’bı yüksek kişi (رجلٌ عَالِي الكَعْب)” denir (Lisan’ul-Arab). Bu ayetteki kevâib (كَوَاعِبَ)” kelimesi “yüksekliği olan” anlamındaki kâib (كاعب)in çoğuludur. Hurilerden beklenen yükseklik, hizmet seviyesindeki yüksekliktir. Hizmet ettikleri kişileri, göz uçlarıyla takip edecek olmaları bunu gerektirir (Sad 38/52, Rahman 55/56). Ama gelenekte, ilgili ayetler arasındaki bütünlük dikkate alınmamış, daha önce insanların ve cinlerin hiç görmediği türden olan huriler (Vakıa 56/35-37, Rahman 55/56) kız sayılmış ve kevâib (كواعب) kelimesine “dolgun memeliler” anlamı verilmiştir. (Süleymaniye Vakfı Tefsiri)

34. Ve dolup taşan kadehler...
35. Onlar orada boş bir söz de yalan da duymayacaklar.
36. Bu, Rabbinin (Sahibinin), işe göre hesaplanmış ödülüdür.
37. Göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Sahibi olan Rahman’ın ödülüdür. (Ödül ve ceza sistemi konusunda) hiç kimse O’na tek kelime edemeyecektir.
38. O gün (insanlığa ait) bütün ruhlar ve melekler saf saf kıyama duracak; kimse ağzını açamayacak; ancak Rahmân’ın izin verdikleri müstesna; onlar da sadece doğruyu söyleyecek.
39. O gün bunların hepsi bir bir gerçekleşecektir. Bunları gereğini yapan[*] kendini Rabbine (Sahibine) yöneltecek yola girer.

Şâe = شاء fiilinin kökü, “bir şeyi var etme” anlamında olan şey =شيء’dir (Müfredât) (Süleymaniye Vakfı Tefsiri)

40. Biz, gelmesi yaklaşmış bir azabı bildirerek sizi uyarıyoruz. O gün gelecek, ve her şahıs önünde, yalnız yapıp ettiklerini bulup bakacak ve kâfir:[*] “Ah ne olurdu, keşke toprak olaydım!” diyecek.

Kafir sözlükte bir şeyi örtme anlamına gelir. Allah Kur'an'da çiftçi için kafir kelimesini kullanır. Hadid 20. ayette çiftçi için kafirin çoğulu olan kuffar kelimesi geçer; "kemeseli ğaysin a’cebelkuffare nebatuhu." Ayetteki ifade "bu hayat, bitirdiği bitkilerle çiftçileri hayran bırakan bereketli yağmura benzer" anlamına gelir. Çiftçiye kafir denmesinin sebebi toprağa tohum ekip üstünü toprakla örtmesinden dolayıdır. Allah'ın varlığını red edenlere kafir denmesi de imanlarının üstünü örtüp Allah yokmuş gibi, Allah'ı görmezden gelerek yaşamalarından ileri gelir. Allah'ın yarattığı düzende herkes Allah'ın varlığına ve birliğine şahit olur ve kabul eder. Fakat sonradan bunun üstünü örtüp görmezden gelebilir. Buna delil Al-i İmran 106. ayettir; Bazı yüzlerin ak olacağı, bazı yüzlerin de kararacağı günde, yüzleri kararanlara şöyle denir: "Siz inandıktan sonra kâfir oldunuz, değil mi? Kâfir olmanıza karşılık, tadın şu azabı!” Hesap günü herkesin inandığını itiraf ettiği gündür. Bu anlamda bir müslüman Allah'ın bir emrini beğenmeyip, onun yerine kendi veya bir insanın görüşünü veya başka bir dinin hükmünü koyarsa, Allah'ın emrinin üstünü örtmüş, kafir olmuştur. Bunun örneği İblis'tir. Bakara 34. ayette şöyle anlatılır; "Meleklere “Âdem’e secde edin!” dediğimizde hemen secdeye kapandılar ama İblis öyle yapmadı, büyüklenerek direndi ve kâfirlerden oldu." İblis kendisini haklı görerek Allah'ın emrini kendi düşüncesiyle örttüğü yani kendi düşüncesini tercih ettiği için kafir olmuştur. Allah'ı veya emirlerini örten; görmezden gelen veya beğenmeyen herkes kafir olur. (Onur)