MAUN / YARDIMLAŞMA SURESİ

İniş Sırası: 17 • Mushaf Sırası: 107 • Mekki Sure • 7 Ayettir

Rahmân Rahîm Allah’ın Adıyla

1. Bak şu Hesap Günü’nü yalanlayan kişiye![*]

Kur’an’ın hiçbir yerinde çoğul gelmeyen dîn kavramı “borç” anlamındaki deynden türetilmiştir (Aynı kök anlama atıfla kullanılan medînûn için bkz: 37:53). Hem alacak-verecek, hem de boyun eğme-eğdirme anlamına gelir (Mekâyîs). Kişi borçlu olduğuna boyun eğip teslim olduğu için taat (itaat), inkıyâd (bağlılık) ve zull (boyun eğme), kişi alıştığı tarza boyun eğip onu “hayat tarzı” edindiği için ‘âdet, inancıyla yargılandığı için akide, birbirine hukukî bağlarla bağlı oldukları için millet anlamları kazanmıştır. Borç ve alacakların hesabı görülüp karşılığı (ceza) verildiği için “hesap günü”ne yevmu’d-dîn, efendisine borçlu olduğu için “köle”ye medîn denilmiştir. Borçlunun hakkını arayacağı mahkemenin bulunduğu mekâna medîne, kişinin borcunu alacaklısından tahsil eden yönetici/hakime deyyân denilmiştir. Yerdekileri borçlu çıkardığı veya kendisine boyun eğdirdiği için sağanak yağmura da dîn denilmiştir. ed-Dîn Allah-insan-servet ilişkisinin ele alındığı bu bağlamda “insanın Allah’a karşı fıtrî borçluluğu” anlamına gelir ve “Hesap Günü”ne işaret eder. Ayrıca “ikrar edilmesi gerekeni inkâr” anlamına gelen yukezzibu bi.. ibaresi, tercihimizi teyit eder. Zira islâm, Allah’ın hakkını teslim etmek için O’na kayıtsız şartsız teslim olmaktır. Yani iman kişinin Allah’a olan borcunu ikrar, küfürse borcunu inkâr halidir. (Mustafa İslamoğlu Tefsiri)

2. İşte o yetimi iter kakar.
3. Yoksulu doyurmaya teşvik etmez.
4. Namaz da kılan bu kişilerin çekecekleri var!
5. Onlar namaz kılarlarken akılları başka yerlerde olur.[*]

Onlar namaz kılarlar fakat namazı hakkı ile ikame etmezler. Namazın hareketlerini yerine getirir, namazın dualarını okurlar fakat kalpleri namaz gerçeğine, namazda okunan Kur'an'a, dualara ve tesbihlere ve bu tesbihlerdeki gerçeğe katılmaz. Onlar namazı sırf Allah için değil, insanlara gösteriş için kılarlar. İşte bu nedenle onlar namazlarından gafildirler. O'ndan habersizdirler. O'nu hakkı ile ikame etmezler. insandan asıl istenen namazı ikame etmektir. Sırf onu eda etmek değildir. Namazı ikame etmek ise ancak onun gerçeğini yaşamak ve onu yalnız Allah için kılmakla olur. (Seyyid Kutub Tefsiri)

6. Onlar gösteriş yaparlar.
7. Ufacık bir yardıma bile engel olurlar.[*]

Namazlarını gaflet içinde eda eden bu namaz kılanların işlerinde namaz bu yüzden etkilerini göstermez. Ve bu nedenle onlar yardımlaşmayı engellerler. insan olan kardeşlerine yardımı; hayır ve iyiliği engellerler. Yani Allah'ın kullarından iyiliği esirgerler. Eğer onlar gerçekten namazı Allah için ikame etselerdi, onun kullarından iyiliği esirgemezlerdi. İşte Allah katında kabul edilen gerçek ibadetin mihengi budur.

Böylece bir kere daha kendimizi bu inanç gerçeğinin önünde bu dinin karakterinin önünde buluyoruz. Görüyoruz ki Kur'an'ın apaçık bir hükmü namazı hakkı ile ikame etmedikleri için namaz kılanları "veyl" ile uyarıyor. Namazı ruhsuz bir şekilde sırf hareketleri ile eda ettikleri için, namazda kendilerini sırf Allah'a vermedikleri için, gösteriş hareketleri ile namaz kıldıkları için. Bundan dolayı namaz onların kalplerinde ve eylemlerinde etkisini bırakmamıştır. Öyle ise bu namaz boşa gitmiştir. Hatta bu namaz ağır bir biçimde, cezalandırmayı gerektiren bir günaha dönüşmüştür.

Bu gerçeklerin ışığı Altında yüce Allah'ı insanlara peygamberler göndermesinde, kendisine iman etmeleri ve O'na kulluk etmeleri için mesajlar göndermesinde kullarından istediği şeyin gerçekliğini görebiliyoruz... Yüce Allah imanı ve ibadeti kendisinin ihtiyacı olduğu için onlardan istememektedir. Zira O'nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Bu emirlerle onların kendi iyiliklerini istemektedir. Onlar için iyilik istiyor, kalplerinin arınmasını istiyor.

Hayatta mutlu olmalarını diliyor. Onlar için tertemiz bir bilinç, güzel bir dayanışma, şerefli bir huzur,sevgi, kardeşlik, kalb ve ahlâk temizliği üzerine kurulan üstün bir hayat diliyor. Öyle ise insanlık bu iyilikten uzaklaşıp nereye gidiyor? Bu rahmeti, bu güzel, üstün ve şerefli zirveyi bırakıp nereye yöneliyor? Yol ayrımında bu nur önünde olduğu halde cahiliyyenin hangi karanlık, uğursuz çöllerinde batmaya gidiyor. (Seyyid Kutub Tefsiri)